ŞİİRLER






     HAYAT SEVİNCE GÜZEL

Gel seninle bir resim çizelim çocuk
Gülen bir yüz ekleyelim tam ortasına
Bulutlar gitsin
Mevsim Akdeniz olsun
El ele insanlar çizelim
Çiçekler arasında yürüyüp giden
Ben kuşları çizeyim
Sen dağların ardından yükselen bir güneş
Aydınlık olsun her yer
Göz gözü görsün
Gözler gülsün
Anlatalım insanlara
Zaman denen suyu
Kurumadan sevmeyi öğretelim
Mutluluğun köprüsü sevmek diyelim
Bir köprü çizelim
Bir de kum saati
İşte bu hayat diyelim
Vakit dar,kolları sıvayın diyelim
Diyelim ki bilsinler
Hayat sevince güzel 


SEN VARSIN

Sen varsın çoğalan her şeyimde
Uzaklardan gelen seslerde
      Sen varsın boşalan caddelerde       
Bir kelebeğin güzelliğinde 
Mırıldandığım tüm şarkılarda sen varsın

Sen varsın hayatı anlamlı kılan her anımda.
Rıhtıma yanaşan gemilerde sen varsın
         Sen varsın lodosun uğultusunda            
Bir martının özgür kanatlarında

Hayatın daralan anlarında
Mutluluğa açılan tüm kapılarda sen varsın
                   Sen varsın sevgi çerçevemde                   
İçime boşalan yıldızlarda
Aşkı saran gecemde sen varsın.

Özüme inen gerçeğimde sen varsın
Bir bebeğin anne mutluluğunda 
        Eylülü karşılayan hazanda sen varsın       
Sen varsın baktığım her yerde

Mutluluğumu anlatamadığım kelimelerimde
Geceye hükmeden duygularımda sen varsın
Sen varsın içimi aydınlatan gerçeğimde
Sen varsın aşkın şirpençe gecelerinde 
'' Sen Varsın Kalbimin Derinliklerinde .. ''




SEVİYOR BU ADAM


Öyle kalabalık kelimelerle seviyorum ki seni,
Ondandır bozuk anlatımlarım.
Devrik cümlelerim, düşük seslerim. 
Dil bilimcileri bile acıyor halime,
Dilbilmezler ağlıyor sensizliğime,
Bense yazıyorum,susuyorum ve yazıyorum...
Kainata dağılmış bütün harfleri toplamaya çalışıyorum.
Bazen edebi bir dilenci acizliğinde,
Kimi zaman müflis bir aşık edasında,
Sağnak sağnak hecelerle,
Çığ çığ büyüyen sözcüklerle,
Ölçeklere sığmayan kalp mısralarıyla,
Doğal bir afet gibi darmadağan duygularla,
Bazen açık denizlerde aç kalmış balıklarla,
Sonsuzluğa uçan zümrüdü ankalarla, 
Bir kuş tüyü hafifliğinde,
Kar tanesi ağırlığında,
Soğuk duş gibi zemheri serinliğinde.
Yeryüzü genişliğinde...
Yüreğim kadar büyük, gözbebeklerim kadar çocukça safca...
Sonra şairler inceliyor düşkünlüğümü.
Kalabalık kelamlarda kayboluyor şiirlerim.
Ve okuyorlar kalabalık kelimelerimi,
Yüksek sesle...
İnce bir hastalık bu,
Çaresizlik gibi.
Ve diyorlar.
SEVİYOR BU ADAM YAPACAK BİR ŞEY YOK...



İÇİMDEKİ EN GÜZEL ŞEYSİN SEN

 Sen sahip olamadığım tek şeysin içimde
                             Hiç gerçekleşmeyen rüyalarım gibi      
 Belki de hiçbir zaman yakalayamayacağım bir umut ışığı...
 İçimde gerçekleşmek isteyen her şey….
 Bir kıvılcım kalbimde….
 Yanmak için sebep bekleyen!
 Sen benim için mucize olan şeysin
 Aklımı alacak kadar muhteşem,
 Kendimden alacak kadar acımasız…
 Elimdeki kalemimsin içimi dökmeyi bekleyen
 Görebildiğim kadar yakın,
 Ama tutamayacağım kadar uzaksın…
 İçimdeki en güzel şey
 Belki de gizleyebildiğim tek şeysin
 Bense,
 Sana yaklaşabilmeyi umut eden,
 Ama yaklaşamayan her şey…..
 Kendimi feda edecek kadar deli,
 Ama seni feda edemeyecek kadar aşık….
 Her şeyi kaybetmeye dayanacak kadar kararlı,
 Seni kaybetmeye dayanamayacak kadar aciz….
 Senin için her şeye karşı koyacak kadar cesaretli,
 Sana karşı koyamayacak kadar ürkek…
 Her şeyine aşık olduğum,
 İçimdeki en güzel şeysin sen………


BİRGÜN


  Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
  Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
  Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
  Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
  Bil ki seni düşünüyorum

  Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin, açıl
  Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
  Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
  O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
  Bil ki seni bekliyorum

  Bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
  Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
  Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
  Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
  Bil ki seni istiyorum

  Gecelerden bir gece uyanırsın apansız
  Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
  Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
  Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
  Bil ki seni seviyorum

 

 

 

SONSUZ AŞK



Dalga ile kıyının aşkını bilir misin?
Öncesinden başlayıp, sonsuza giden dalga,
Hep aşka kavuşma özlemiyle atılır kıyıya.
Dalga, seven - kıyı, sevilendir.
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga
Ve döner hep geriye
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya
Her bir dokunuşunda aşkına verir bedenini hesapsızca
İşte, ben de seni böyle severim yar.



Yar, bilir misin dağ başında açan uçurum çiçeklerini?
Bilirler görünmeyeceklerini...
Sevilmeyeceklerini...
Koklanmayacaklarını...
Okşanmayacaklarını...
Ama inatla açarlar aşkla, sevgiyle, özlemle.
Hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını
İşte, ben de seni böyle beklerim yar.



Yar, ipek böceğini bilir misin?
Onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını
Bilir o, ördüğü ipliğin kendisinin ölümü olacağını
Ama aşkına feda eder kendini.
Öyle verir kendini yarenine korkusuzca
İşte, ben de kendimi böyle veririm sana yar.



Yar, ağaç ile meyvesinin aşkını bilir misin ?
Meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için
Öyle zorludur ki ayrılmaları
Verir meyvesini ağaç
Meyve tohum olur, tohum kök olur
Ve yeniden doğar ağaç kendi meyvesinden
İşte bende böyle yar;
Yok olmayı göze aldım, tekrar sende doğmak icin. ..







DESEM Kİ
 
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem  ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.



ADIM SONBAHAR

nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar



UNUTAMIYORUM

Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte unutamıyorum
Bir şey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran bir şey var
Elimde değil söküp atamıyorum
Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
Kimi görsem biraz sana benziyor
Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
Şu kayaları döven deniz
Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
O güzelim gözleri kime bakıyor
O canım elleri nerde
Oysa günler o günler değil
Akşamlar o akşamlar değil
Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
Durup durup seni büyütüyorum içimde
Seninle acılar büyütüyorum
Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
Kirli sular yürüyor iliklerime
Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
Bir gün olsun bir dakika olsun
Unut demek kolay, gel bana sor bir de
Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
Kader misin, ecel misin nesin sen
Unutamıyorum işte unutamıyorum...



SEN GELSEN  

Şimdi açsam pencereyi beklesem
 Sen gelsen
 Olmaz ya hani geliversen
 Hiç bir şey sormasan
 Hiç bir şey söylemesen
 Sussam
 Sussan
 Sussak.
 Susuşların anlattığını dinlesek
 Sırt sırta otursak
 Katılasıya ağlasak
 Sormasak birbirimize sebebini
 Sarılsam
 Sarılsan
 Sarılsak.
 Ve yine hiç bir şey konuşmasak
 Ama anlasak
 Ne vardı sahi
 Olmaz ya
 Hayal ya
 Hani diyorum olsa ne vardı.




  SEN

Sen kırk yılda bir gibisin.
 Sen içimdeki çocuğun sessiz çığlığı,
 Sen içimdeki yaşlı adamın yalnızlığındaki görünmeyen yüzüsün.
 Hiç yazılmamış ve belki de hiç yazılmayacak alın yazımsın,
 Ve hiç yaşayamayacağım ikinci hayatımsın.
 Sen ilksin…

 İlk aşık olduğum, ilk çıktığım, ilk üzüldüğüm değilsin
 Ama sadece ilksin.
 Kimsin?
 Nerden geldin?
 Nereye gidiyorsun bilmiyorum,
 Ama biliyorum “Gideceksin”.
 Yüzüne baktığım zaman gördüklerimi bağırmak istiyorum
 Ama korkuyorum bir daha görememekten.
 Ve susuyorum…
 Bu ben değilim aslında
 Korkan, susan, kaçan…

 Kim bilir belki de bu senin hayat boyu üzerinde çalıştığın,
 Usta hareketlerle şekil verdiğin,
 Ruhunun bir kısmını üzerine üflediğin,
 Ve bana verdiğin bir sanat eseri.
 Senin Şekillendirdiğin hayatın bir parçasıyım.

 Bu Ben miyim bilmiyorum.
 Sen en az ortak özelliği olanımsın,
 Sen en küçüğüsün hayatımın
 Ve en büyüğü kalbimin.
 Kalabalıktaki yalnızlığım,
 Gürültünün ortasındaki sessizliğim,
 Unutmadığım birkaç isimden biri,
 Ve sen ilk sustuğumsun.

 Sen yolda yürürken hayalini kurduğum
 Ama hayallerime sığamayacağın kadar güzel olan
 Ve bi o kadar da ulaşamayacağımsın…

 Sen, hep hayalini kurduğum
 Kimselerin ve benim de bilmediğim o yerde
 Denize bakan ağaçların arasındaki ahşap evimin önünde
 Yakamozu seyreden kişisin…
 Sen aşkımla kalbini vurmak istediğim,
 Ama vuramadığım tek hedefsin.

 Sen benim yağmurlu ve karanlık bir geceden amansız çıkıp gelen
 Müjdeli haberimsin.
 Sen yüzüne severek dokunmak istediğim
 Ama bir türlü dokunamadığım ilk insansın.

 Sen ilk yazdığım değil
 İlk sakladığım şiirsin.
 Sen ilk girdiğim sınav değil,
 İlk kaybettiğim sınavsın.
 Sen yaşadığım değil
 Yaşamadığım hayatımsın.
 Ve sen hayatımın ilk sonusun.

 Sen bu kokuşmuş dünyada yıllardır aradığım ve geç bulduğum
 Masum çocuk yüzüsün.
 Uzağımdaki yakınım, yakınımdaki uzağımsın.
 En yakınında olmak istediğim ama en uzağında olmam gerekensin.
 Ve aslında sen ilk ve teksin. 


 UZAKTAN SEVİYORUM SENİ

Uzaktan seviyorum seni!
 Kokunu alamadan,
 Boynuna sarılamadan.
 Yüzüne dokunamadan.
 Sadece seviyorum!
 Öyle uzaktan seviyorum seni!
 Elini tutmadan.
 Yüreğine dokunmadan.
 Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
Şu üç günlük sevdalara inat,
 Serserice değil adam gibi seviyorum.
 Öyle uzaktan seviyorum seni,
 Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
 En çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
 En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
 Öyle uzaktan seviyorum seni!
 Kırmadan,
 Dökmeden,
 Parçalamadan,
 Üzmeden,
 Ağlatmadan uzaktan seviyorum.
 Öyle uzaktan seviyorum seni;
 Sana söylemek istediğim her kelimeyi,
 Dilimde parçalayarak seviyorum.
 Damla damla dökülürken kelimelerim,
 Masum beyaz bir kağıtta seviyorum.''
    HER NEYSE
Türkiye’de İstanbul ne ise
İstanbul’da gece ne ise
Gecede yürümek ne ise
Yürürken düşünmek ne ise
Seni unutamamacasına düşünmek ne ise
Unutamamanın anlamı ne ise
Seni sevmek ne ise
Saklayayım mı yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise.
Her neyse…




SEVMEK İÇİN GEÇ ÖLMEK İÇİN ERKEN


akşamın acı su karanlığı içinden

soğuk kadife teması yalnızlığın 
şuh bir kahkaha balkonun birinden 
gizli işareti midir bir başlangıcın 


sevmek için geç ölmek için erken 


baş başa çay el ele yürümek derken 

boğaz vapurları mı iskele sancak 
telefonda kaybolmak sesini beklerken 
insan insanı yeniler doğrudur ancak 


sevmek için geç ölmek için erken 


içimdeki gökkuşağı besbelli neden 

bulutların içinden kuşlar yağıyor 
bir şiire başlarsın birini bitirmeden 
hiç kimse gözlerine inanamıyor 


sevmek için geç ölmek için erken 


sevmek sevildiğini bile fark etmeden 

yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi 
sevmek zehir zemberek ve yürekten 
gecikerek de olsa vuruşur gibi 




sevmek için geç ölmek için erken



          BEYAZ GÜL


Seni arıyorum kalabalık caddelerde, 

Tanımadığım insanlar geçiyor, sen yoksun.. 
Perişan hayallerimin başladığı yerde, 
Sana sesleniyorum, duyuyor musun? 



Beyaz güller açtı bahçelerde , sevdiğin.. 

Ya o karanfil , baygın kokulu çiçek. 
Gel yalnızlık bahçeme beyazlar giyin, 
Anladım ki bu ömür sensiz geçmeyecek. 



Odamı süsleyen ellerini uzat, 

Hazzından dile gelsin bastığın halı.. 
Açılsın sevincinden perdeler kat kat.. 
Işık ve ateş senin için yanmalı.. 



Sonra çevir düğmesini, radyonun 

Sevdiğin musiki dolsun odama, 
Dinle şarkısını büyük koronun, 
Beni düşün! beni düşün ağlama.. 



İçimden bir ses diyor ki sabret.. 

Sonu gelecek bu yalnızlığın, 
Bütün aynalar gülecek elbet, 
Açılacak kapılar ansızın.. 



Yalnız sen varsın beyaz gülüm, 

Evde bahçede ve sokakta, 
Bir eylül akşamı gördüğüm , 
O beyaz hayalsin uzakta.. 



Yakınsın yalnızlık kadar, 

Uzaksın yakınmış gibi, 
Sensiz yaşadığım yıllar 
Bu kadar güzel değildi. 



Yeter.. gel artık yeter.. 

Karanfiller açtı gel
Kış bahçesinde , güller 
Beyaz güller açtı gel !!



     KADINIM BEN


 Kadınım ben..

 Minicik yüreğinde dünyayı taşıyan,
 Elleri hamur kokan..
 Kırılgan, alıngan,
 Gözyaşları içinde gizli,
 Biraz çocuk, biraz anne, biraz deli..
 Aşkın her hali,
 Tutkulu, düşbaz , haylaz bir kadınım ben..
 İncitmeyin beni..
 Giydiğim fistanlar bile çiçekli..
 Bedenimin ne önemi var ki..
 Benim hazinelerim yüreğimde gizli..



 GÜNAYDIN

Günaydın!
yeni güne,
doğacak günlere...
Günaydın!
Karanlığa karşı
çelik siper olmayı
ilke edinmişlere...
Günaydın!
Sevgiye sevgiler katmak adına
yola çıkmışlara, çıkacaklara…
Günaydın!
Emeğe,
emekçiye...
Alın terini ekmeğe katık yapanlara;
binlerce,
on binlerce günaydın!
Günaydın!
Mayınsız yollara,
koynunda çiçek saklayan
yüce dağlara günaydın!
Ateşe su çoğaltanlara,
yürekte sevgi besleyenlere günaydın!
 


      HER SABAH SENİNLE BAŞLAR


Önce gözlerin girer odamdan içeri 

Sonra ellerin, saçların dudakların 
Bir bir hatırlarım 
Her sabah senin olan ne varsa 
Yüzüm aydınlanır 
Şarkılar söylemek gelir içimden 
Yakında bir kuş öter 
Uzaklarda bir tren sesi 
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları 
Vapur düdükleri 
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden 
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma 
Sarar benliğimi birden 
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım 
Her sabah seninle başlar 
Ve ben her sabah 
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım 



   SENİ SAKLAYACAĞIM

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde.


Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.


Sen göreceksin, duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.


Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.


Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.


Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde ;
Gözlerimde saklayacağım.


Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.  


       
       PAPATYA OLURDUM

Çiçek olsaydım eğer; papatya olurdum,
Sade ve zarif…
Gözlerimi baharda açardım dünyaya.
Kabarırdı göğsüm, güneşle buluşmanın heyecanıyla.
Yüksek, ulu, yemyeşil çayırlarla kaplı bir dağın zirvesinde doğardım, özgürce;
Toprağı yırtardı ilk sürgünüm.
Başımı güneşe döner, sakin, dingin ve itinayla önce yapraklarımı açardım.
Çiçeklerim gelirdi ardından; heyecanla ve coşkuyla.
“Mutlu olurdum” ömrüm boyunca ve koşulsuzca.
Kelebeklerle dost olurdum. Hayatımın anlamını bir onlar, bir de arılar bilirdi.
Kendimi onlara sunmak ve “papatya olmaktan” başka derdim de olmazdı zaten.
Dilediğim yerde açar ve zamanı gelince solardım.
Öyle mutlu olurdum ki;
Dayanamaz ince boynumu eğip bükerek şarkısına eşlik ederdim rüzgârın.
Sesim çıkmazdı ama tüm tabiat duyardı beni eminim.
Yemyeşil çayırlar, yağmurun ardından toprağa süzülüp köklerime dokunan sular, varlığımı anlamlandırırdı.
Ay çıkmaya başlayınca eğilirdim önünde saygıyla;
Güneşin değerini bilmemi sağladığı için.
Şükrederdim tüm varoluşa;
Papatya olduğum için,

Güneşi gördüğüm için,
Sevmeyi öğrendiğim için,
Beyaz yapraklarım,
Kelebeklerim, arılarım, uğur böceklerim için,
Doğmamı ve yaşamamı sağlayan toprağım, köklerim için…
Bahar geçince, gitmem gerektiğini anlardım.
Dolu dolu ve anlamlı geçen bu ömür için teşekkür ederek,
Huzurla, başka bir bahara gözlerimi yumardım…
İçiniz çiçekler kadar coşkun ve neşeli,
Düşünceleriniz yeşil dağlar kadar ulu ve yüksek,
Duygularınız ağaçlar kadar olgun ve dingin olsun!
Baharınız kutlu olsun!



          GÜLÜM

Düşmezse düşmesin
Yakamızdan ölüm.
Bizim de üstümüze
Güneş doğacak
Gülüm..
Gülüşüne bir kurşun
Sıksa da ölüm.
Unutma ki umuda
Kurşun işlemez
Gülüm..



 YA YAZAMADIKLARIM !

Ne özlediğimi söyleyebildim,
Ne de içimde özlemimi tutabildim..!
 
Ne hayalinle yaşayabilmek için gözlerimi kapatabildim,
Ne de yokluğunu görebilmek için açabildim..!
 
Ne SANA:'' Niye Yoksun..? diyebildim,
Ne de "bu haksızlık" diyebildim..!
Farz et ki yazdıklarımı anlayabildin...
Ya anlayamadıkların?
Ya yazıp da sildiklerim?
Ya yazamadıklarım?
 
Şimdi biz seninle biraz yürüyelim desek yol hemen biter.
Bir yere otursak çay biter,sigara biter.
 
Biz seninle mutlu olalım desek sene biter,
Gençlik biter nasıl oldu anlamadan ömür biter.
 
Biz seninle ayrılalım en fazla söz biter.
Biz biteriz.Her şey biter.

 


  BİR TEK YAŞAYARAK ÖĞRENİLİRMİŞ HAYAT..

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,
Kendimi bulduğumda anladım...


Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım... 


Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil...
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım. 


Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım...


Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım... 


Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım...


Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım... 


Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım...


Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini avucuma koyduğunda anladım.. 


''Sana ihtiyacım var, gel! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım...


Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım.. 


Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım...


Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım...


Ve gurur; kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş, sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım...


Ölürcesine isteyen beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım... 


Sevgi emekmiş,
Emek ise; vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...

 



      SENİ BEKLEYİŞİMİN ADI YOK

Aslında bir kibrit kafi gündüzleri tutuşturup,
Gecenin gerdanına dizi dizi yıldızlar yapmaya.
Hani sabahın boyu yetişse uzanıp öpecek alnından
Bir de hep geç kalınmış ömrün son deminde gelmese ölüm
Belki böylesi dar gelmez giyindiğimiz mutluluklar
Mevsimlerin peşine takılıp ta,
Hüznü oradan oraya taşıyan yağmurlar gibiyim..
Sıcak avuçlarda buhar olup göğe karışan
Soğuk bakışlarda buz kesip anlamdan alabildiğine uzaklaşan


Seni bekleyişimin adı yok...
Hasreti çeke çeke uzaklara götüren çok vagonlu trenlerin de.
Hani giden gider de, geçmişi kalır ya geride,
Onu hep yaşlı gözlerle bekleyen.
Zamanla dilindeki özlemi kırıverir zaman, en hassas yerinden
Çok geçmeden, çok geçiyor yokluğunun üzerinden,
Haram saatler diziliyor boğazıma uzadıkça sensizlik,
Tenhasına sere serpe uzandığım düşler de yetmiyor
Yorgun arzularımı kışkırtmaya
Tutuklayıp aynalara hapsediyorum
Sonra vicdanım delil yetersizliğinden serbest bırakıyor


Seni bekleyişimin adı yok...
Dursun diye duvarlara çivilediğim zamanın da
Payıma düşen yalnızlığın zirvesinde,
Saçlarımla gizlice siyahını paylaşıyor gece.
O zaman, bu şehir bir kez daha düşüyor gözümden
Kalabalık kaldırımlarında adım adım eziliyor günahlarımın gölgesi
Sanki ben değildim külçe külçe acıların sahibi
Ağır korkuların ezip yel değirmenlerine verdiği
Savrulmuş bedenimin, rüzgarında ölmeden dirildiği
Sanki sen değildin bırakıp giden
Üstüne üstlük hiç gelmemişken..


Seni bekleyişimin adı yok...
Kurulmamış köprülerden geçmeye çalışan benliğimin de
Şiirlerim şahit olsun ki
İki satır arasına sığmıyor yalnızlığım
Ne nokta anlatabiliyor kararsızlığımı
Ne de virgül koyabiliyorum yılların ardına
Yenik düştü keşkelerim oynadığım oyunlara
Yine de teslim olmadım
Ama sen, namluda hüzün
Beni tam on ikiden vurdun
Seni bekleyişimin adı yok..
 



   
   YAĞMUR KAÇAĞI

Elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni


Geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylülse ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni..




        MAVİYE SEVDALI

Maviye sevdalı
Bir deli yürek benimkisi.
Ha gökyüzü görürüm. ha deniz
Ne far eder ki..
Bir kere maviyi görsün,
Mavi değsin sevdalı yüreğime yeter ki,
Mutluluktan kanat çırpıp
Alır başını gider enginliklere
Deli yüreğim.
Bazen kaybolur ufuk çizgisinde
Bazen de öylesine yükselir ,yok olur
Bulutların ta ötesinde.
Yıllardır var olan
Bir mavi sevda yüreğimde..



                     HAYAT

 Ben yoruldum hayat gelme üstüme
 Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne
 Gözümden gönlümden düşen düşene
 Bu öksüz başıma göz dağı verme.


 Ben yanıldım hayat vurma yüzüme
 Yol verdim sevdanın en delisine
 O yüzden ömrümden giden gidene
 Şu yalnız başımı eğdirme .


 Ben pişmanım hayat sorguya çekme
 Dilersen infaz et kar etmez dilime
 Sözlerim ağırdır dokunur kalbe
 Şu suskun ağzımı açtırma benim.




HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM    

   Seni, anlatabilmek seni.
   İyi çocuklara, kahramanlara.
   Seni anlatabilmek seni,
   Namussuza, halden bilmeze,
   Kahpe yalana.

   Ard arda kaç zemheri,
   Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
   Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
   Bir ben uyumadım,
   Kaç leylim bahar,
   Hasretinden prangalar eskittim.
   Saçlarına kan gülleri takayım,
   Bir o yana
   Bir bu yana...

   Seni bağırabilsem seni,
   Dipsiz kuyulara,
   Akan yıldıza,
   Bir kibrit çöpüne varana,
   Okyanusun en ıssız dalgasına
   Düşmüş bir kibrit çöpüne.

   Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
   Yitirmiş öpücükleri,
   Payı yok, apansız inen akşamlardan,
   Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
   Seni anlatabilsem seni...
   Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
   Üşüyorum, kapama gözlerini...



                                    BAYRAM

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz
kalınca anlar insan...

Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık...

Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.

Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni
kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...

Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.

Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir
ilişkiyi bitirmek de öyle...

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini
bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara
düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.

Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede
üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle
okşayan anne bayramdır.

"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış
ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son
taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda
karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi,
nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta
ölebilmek bayram..
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!




          
     MEMLEKET İSTERİM


Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.



                      BEN


 Şunları bir araya toplayayım.
 Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.
 Mutfak işinden de anlarım.
 Donattım sofrayı.
 Bayağı uğraştım.
 Hepsinin, ayrı ayrı ne
 yemekten, ne içmekten
 hoşlandığını iyi bilirim.
 Bayağı da para gitti.
 Birinin yediğini öbürü yemez.
 
 Ötekinin içtiğini beriki içmez.
 Dört kişilik sofra kurdum.
 Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım.
 Müziği de ayarladım. Geldiler.
 20 yaşında ben,
 35 yaşımda ben,
 40 yaşımda ben ve
 bugünkü ben
 dördümüz.

 Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına
 oturttum.
 Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
 Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
 Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
 Yatıştırayım dedim.
 “Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
 Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
 Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
 Evin de içine ettiler.
 Bende kabahat.
 Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine.
 



             
       ÖYLE YAŞA Kİ.

Akıntılar yön vermesin,
Ne sana ne yarınına..
Soru işaretleri kalmasın aklında.
Dönüp baktığında arkaya,
Mutlaka bir açıklaman olsun.
Ne olursa olsun hayatın senin olsun.
Kimseye açıklama yapmak zorunda hissetme kendini.
Bırak onlar çözsünler seni.
Sen sadece kendi cümleni anla.
Öyle yaşa ki, bir tek özne olsun cümlende,
Onca yüklemin içinde...



                GİTMEK

Bu günlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam ayni sey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir..
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü birakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
Öbür yanimiz "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma dugusu...
En kötüsü alışkanlık
Alışkanlığın verdigi rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu, bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kus olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
  




     AĞIR ÖDEŞTİK HAYATLA

Söylediklerimden çok sustuklarımda saklıyım.
Ve gizlediklerimde gizliyim..
Beni anlamak için;
Konuştuklarımdan çok,
Sustuklarıma kulak verin.
Aklım sükutu sever benim.
Çünkü çok ağır ödeştik biz hayatla.
Ben sonu ölüm noktalı yollardan geçtim.
Üç noktalar koymaz bana...



  HAYAT DEDİĞİN

Hayat dediğin geçip gidiyor;
Cancağızım...
Yaş dediğin durmuyor yerinde,
Diş dediğin emanet,
Saç dediğin karlar yağdı.
Başım özler omuzunu...
Hayat dediğin bitiyor cancağızım.
Beklenmiyor her şey tam olsun,
Duraklamaları oynatmıyor,
Bitti mi bitiyor...
Ve bir akşam üstü yorulabiliyor insan,
Vazgeçiyor ummaktan,
Hayatın provası yok cancağızım,
Yaşadıysak,yaşadık.
Farkında mısın ?...



             YAĞMUR
 Biz aynı bulutun yağmurlarıydık..
 Ayrı topraklara yağdık seninle.
 Sel olduk döküldük denizlere.
 Ayrı sahillere vurduk seninle.


 Biz sevda yaşadık hasretimizle,
 Biz aşkı büyüttük kalplerimizde.
 Uzaktan sarıldık birbirimize,
 Mahşere yeminli olduk seninle…



SİZE ÖLÜM KALMASA

Öyle bir ağlasam
Öyle bir ağlasam çocuklar
Size hiç gözyaşı kalmasa.

Öyle bir aç kalsam
Öyle bir aç kalsam çocuklar
Size hiç  açlık kalmasa.

Öyle bir ölsem
Öyle bir ölsem çocuklar
Size hiç ölüm kalmasa.


  ŞİMDİ SANA DÖNMEK VAR SEVGİLİ

Şimdi sana dönmek var sevgili..
Aklımın en hatırlanası yerindesin aslında..
Herşey seni hatırlatıyor istemeden..
Herşeyin adı sen sanki...


Ben..
Gözbebeklerinde kendimi görmeyi özledim sevgilim
Merak ettiğim sadece şu ki;
Aklına geldiğim oldu mu hiç geceleri..?
Göz kapaklarının ardında saklı mıydı
Suretim.?

İçin rahat uyudun mu benim yastığım ıslakken?
Sen hiç kendini bir hiç olarak gördün mü bensizken?
Çaresiz kaldın mı benim kadar?
Sevmeden sevildin mi?


Sığındın mı bir insana tereddütsüz, inandın mı?
Sen hiç tanımadığın bir yolda,
En ıssız sokağında tek bırakıldın mı?
Bulanık sularda duru bir yüz aradın mı?


Şimdi sana dönmek var sevgili..
Ama benden geriye sana harcayacak
Ben kalmadı ki.
Onca yitirilenlerin ardından,
Parçaları kaybolmuş bir puzzle'ı
Tamamlamak kadar zor artık,bir araya gelmemiz..


Bilirim sensiz doğacak güneşler..
Sensiz batacak..
Sensiz bitecek günler ve ben
Yokluğuna sığınacağım bu kez..
O bırakmayacak beni..
Senin gibi...


Şimdi sana dönmek var sevgili
Ama üzgünüm...
Çünkü sana dönmek demek
Kendime ihanet etmek demek
Bilirim...                                



HERKESİN BİR  GİDENİ VARDIR

Herkesin,
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü...
Çünkü;
Herkesin bir gideni vardır.
İçinden bir türlü uğurlayamadığı.




          EN UZAKTAKİ EN YAKINDIR BAZEN

En uzaktaki en yakındır bazen
Bazen elinin değemediğine yüreğin değer, yüreğin dokunur
Yüreğinin dokunduğu teselli eder seni,
Yaralarını sarar, düğümlendiğinde boğazın....

Nefes aldırır sana…
Tekrar tutunmak istediğinde hayata,
               Sıkıca tutar elinden…
 




                        EĞER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
 arkalarında doldurulması
 mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
 en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
 yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
 çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
 insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
 hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
 kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
 öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
 kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
 son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
 meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
 beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
 tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
 yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
 son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
 her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
 dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
 namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
 dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
 sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
 kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
 kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
 ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
 Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
 Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
 ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
 Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
 kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
 mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

                                                                                          




     KENAR ÇOCUKLARI

Gecekondularda hava bulanık puslu
Altındağ gökleri kümülüslü
Ekmeğe, aşka ve ömre
Küfeleriyle hükmeden
Ciğerleri küçük, elleri büyük
Nefesleri yetmez avuçlarına
-İlkokul çağında hepsi-
Kenar çocukları
Kar altındadır.




 BUGÜN HAVA GÜZEL

Bugün hava güzel,
Bugün içim içime sığmıyor.
Annemden mektup aldım,
Memlekette gibiyim.
Allaha çok şükür karnım tok;
Elimi uzatsam kahve fincanı dudaklarımdadır.
Kuşlar kaçmıyor benden;
Bir güvercin kanadında okşuyorum
Göklerin maviliğini.
Serçelerin cıvıltısıyla siniyor içime
Ağaçların yeşilliği.
Bulutların ipek gölgesi
Çocukların yüzünde hışırdıyor.
Çember çeviriyorum çocuklarla beraber
Elime çember almadan.
Düşüncelerimi nura garkeden güneşe sor,
Bu Nisan rüzgarı da şahadet eder,
Bütün insanları kardeş biliyorum,
Cümlenin sağlığına duacıyım.
Şayet ölürsem,
Helallaşmaya vakit kalmadan,
Hatırdan çıkarmayın beni;
Dünyaya benden selam olsun,
Her nefes alıp verişiniz.



                   İMKANSIZ DOSTLUK

Değil kardeşim, dal yeşil değil,gök mavi değil,
Bilsen! Ben hangi alemdeyim, sen hangi alemde!
Aklından geçer mi dersin aklımdan geçen şeyler?
Sanmam! Yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil;
Sen kendi gecende gidersin, ben kendi gecemde;
Vazgeç kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler!



       
          YALNIZLIĞI ANLATTIM SANA

Yine yalnızlığa alabildiğine konuştuğum bir gecede
Hayallerim düştü gözlerimden birer birer
Yüreğimi gördüm karanlığın en ücra köşesinde
Lime lime oldu gözlerimin önünde
Tutamadım
Yetişemedim yüreğime !

İşte o gece yalnızlığa yakardım sayfalarca
Ben konuştum
Yine ‘O’ dinledi

Öyle sessizdi ki
İsyana meyilli sorularıma cevap olamadı yalnızlığım
O sustukça ben haykırdım çaresizce
Olmadı
Sensizliğe çare olamadı…

Duvarlarım yıkıldı benliğimin üzerine
Nefesim daraldı bu kez acıyla…
Yutkundum her kelimeyi yüreğime batırırcasına !
Sebebim oldu her hecesi yüreğimi yakan kelime…



       BİR EŞİ OLMALI İNSANIN

Bir Eşi Olmalı İnsanın !
Bakarken yüreğinin kabardığı,
Gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı…
Aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp,
Şükürler etmeli Yaradana.
Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp,
Usulca dokunmalı yüzüne.

Bir eşi olmalı insanın!
Varlığını hissedebilmek için.
Parmakları titremeli, incitirim korkusuyla.
Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü…
Kramplar girmeli midesine,
Onsuzluk aklına geldikçe!

Bir eşi olmalı insanın!
Rüzgar O’nun kokusunu getirmeli,
Yağmur O’nun sesini.
Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için.
Akşam O’nu görecek diye, pır pır etmeli yüreği.
Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi.
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi.
Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli.
Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.

Bir eşi olmalı insanın!
Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini,
Tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu…
Güven duymalı, her şeyiyle.
Başını göğsüne koyup huzurla uyuyabilmeli,
Tüm düşüncelerinden arınmış olarak.
Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı…
Şımarabilmeli yanında.
Kıskanılmalı zaman zaman da…

Bir eşi olmalı insanın!
Sabah yolcularken işine, içi acımalı,
Daha yollarken özlemeye başlamalı.
Seni şimdiden özledim!!

Bir eşi olmalı insanın!
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla.
Gözleri yollarda kalmalı
Ve kapıyı çalmadan açmalı…
Aşkla karşılamalı,
Hasretle sarılmalı boynuna,
Özlemle koklayıp öpmeli,
Yıllarca uzak kalmışçasına!

Bir eşi olmalı insanın!
Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın,
Bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında.
Verdiği hiçbir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı,
Daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli.

Bir eşi olmalı insanın!
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı…
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!

Ben seni ölene dek seveceğim boş laf !
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...



     


                   RÜVEYDA'YA SİYAH MASALLAR

Kirli şapkamı masama koyuyorum
Bir masal anlatacağım çok eski zamanlara ait olmayan
Bir siyah olacak içinde, bir baba ve bir de sen Rüveyda


Ellerim nasır. ellerim çatlak, ellerim siyah
Bu sabah ağladım biraz
Babalar ağlar mı ki dedi çocuk
Benim anam ağlar her zaman
Ah Rüveyda bunu bir kenara yaz


…Dalga geçmiyorum
…Dalga gibi geçiyorum hayatından Rüveyda
…Ve kırılıp dağılıyorum her kıyıya vurduğumda


Bilirsin renkler her zaman önemlidir
Her zaman gelir geçer bir tren
Ve ben, bir de çocuk
Susacağız
Renklerin cümbüşüne bakıp
Öğreneceğiz yeniden


Dün siyahsın dediler bana Rüveyda
Oysa önceden de karaydık biz
Önceden Kızılderili önceden aborjin
Önceden Etyopyaydık önceden Angola
Değişmeyen tek şeydi yokluk
Afrikanın göbeğinde elinde kendisinden ağır bir silah
Önceden de masumduk biz önceden de çocuk.


Metruk kulelerin garip kuşlarıyız Rüveyda
…Toprağa sinmiştir burukluklarımız
…Kaybolan sesle...
   




                           

                   SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI


Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.


Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda

boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek.


Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.
Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.


Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana.
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek.
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.


Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak.
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim
şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.


Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı
umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.


Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi.
Isırmazdım dilimin ucunu.
Özlemezdim seni yanımdayken.
Kıskanmazdım.


Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda…
Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.


Korkmazdım seni kaybetmekten,
ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize…
Ve her kulaçta haykırırdım seni..


Ama sen hiç benimle olmadın ki…
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN…
                             

CAN YÜCEL


                                          
                                             GÜLÜM

Sana gelmedigim gün öleceğim gün olsun GÜLÜMMMM..
Yemin olsun ki seni sensiz de yaşayacağım..
Seni benden alamaz artık zamansız karanlıklar
Çünkü ben zifiriler içindeyim..

Unutmak mı kolay yoksa unutulmak mı..
Eğer şimdiye kadar ölmediysem
Sanma ki yaşamayı sevdiğim içindir..
Hayallerime kar yağdı allah kahretsin..

Gerçek sadedir onu biz süsleriz, biz güzelleştiririz..
Ucurumun kenarındayım,
Bakma arada bi gülümsediğime
Sırf hayata gıcıklık olsun diye gülümsüyorum..

Yaşam dediğin biraz acı biraz da tatlı olmalı ki anlamlı Olsun..
Bir derdim var artık içimde tutamiyorum (Onu çok seviyorum)..
Hep beklediğim
Ama hiç bir zaman esmek istemeyen rüzgarımsın.... 




     HERŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...





      ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.




          GÜLÜN ÖMRÜ BENİM OLSUN


Ben sevdamı güle verdim, hasretini ele verdim.
Buğday tenli bir yar dilerken, sevemeden ele verdim.
Gülün ömrü benim olsun, benim ömrüm senin olsun,
Günahların benim olsun, sevaplarım senin.


Deniz üstü dalga olur ,ateş söner külü kalır,
Ben de seni sevmiş isem  sevdanın izi kalır.
Gülün ömrü benim olsun, benim ömrüm senin olsun.
Günahların benim olsun, sevabım senin.


Dervişlerin erer miydi söyle yetkin  hallarına,
Kalem kağıt yeter miydi keder yolu yıllarına, çile dolu yıllarına.
Gülün ömrü benim olsun, benim ömrüm senin olsun.
Günahların benim olsun ,sevabım senin....

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder